İzzet Bilal ŞAHİN
Ankara, 2018
BİLİNÇ AKIŞI
ÇİÇEKLİ DUVAR KÂĞIDI
Bakın! Kadın öylece masanın ortasında uzanmış, duruyor. Bacakları iki yana doğru açılmış, şişmiş ayakları yorganın dışında... Gövdesi de pek büyücek, kurt yutmuş büyükanne gibi! Acaba romatizması mı vardı da şişmişti ayakları, bacakları? Belki de varisi vardı, her sabah evden çıkmadan tabanına varis çorabı yerleştiriyordu. Şimdi buraya düşmüş. Bir sabah yine evden çıkmış, sonra da buraya düşmüştü muhakkak. Burası, neresiyse burası... Klinik, evet klinik! Hastane odasıydı bura, doğru ya! Bakın bakın, kadının üstüne örtülmüş kefeni, mavi renkli kefeni, masanın üzerinden az önce alınmış alet edevatın bıraktığı kan lekeleri... Kesin bir hastane odasındayız! Nereden, nasıl geldi acaba kadın buraya, o da mı bilmiyor acaba? Tabii ya evden çıktı önce, sonra gözleri karardı, yere yığıldı, nihayet buraya geldi. Duvarları çiçekli duvar kâğıdıyla mı kaplamışlar? Gözlerini açana kadar da nerede olduğunu bilemeyecek. Acaba kadına hakikaten ne oldu, şu genç hemşire, kefen diye mavi önlük örtmüş olmalı kadıncağızın üzerine. Belki gözleri seçmemiştir o an, yavrucuğum benim, kanlı kanlıydı bakışları. Hemşire en azından bir, yok yok, en az altı gündür yapıyordu bu ameliyatı. Uğraşıyor, didiniyor; doktorların olmadık, heyecanlı isteklerini yerine getiriyordu. İster istemez ortak oluyordu doktorların heyecanına. Kadın ölmüştü kesin, o yüzden öylece yatıyordu. Hemşire de yorulmuştu artık, öyle bir haftalık kanlıydı gözleri! Doktorlar da bütün şehvet ve heyecanlarıyla yirmi gündür masanın etrafında tere ve yarı çıplak yatan kadının kanına bulanıyorlardı. Belki morg, belki de bir hastanedir burası.
Oradaki bebek mi? Şu anacığının, geniş, şişman vücutlu anacığının hemen yanında, koynunda yatan kırmızı, şiş yüzlü bebek... Evet, evet bakın, kadın masanın bir kısmını da ona ayırmış! Acaba adını ne...
Bebekken ben de mi böyleydim, yok yok, doğduğum günü sormalı... Saatin kaçıydı mesela? Gündüz doğsaydım saçlarım kesin sarı olurdu. Bir güzel de uzatırdım onları, elimi atınca parmaklarım kayar giderdi. Annem olurdu yanımda. Bir kere olmuş da gerçi, beni doğururken bir kereliğine de olsa yanımdaymış. Sonra annem ölmüş. Beni koynuna yatırmışlar, masanın bir kısmını da ben kaplıyormuşum. Ben ağlamayı keseli çok olmuş. Ellerim, yüzlerim kurumuş; havayı teneffüs etmekten başka bir şey yapmıyormuşum. Sonra… Daha çoklarmış ama etrafımızda. Öyle üç beş değil... Tıklım tıklımmış oda. Teyzem ne diyormuş biliyor musunuz? Ta o zaman gözlerimden belliymiş ne uyanık olacağım! Cin varmış sanki içimde cin! En az yirmi kişi dolmuşlar içeri. Ameliyattan altı, belki yedi saat sonrasıymış. Annemin kanaması durmamış galiba. Eş dost, yirmisi de bir garipmiş. Kimi bana bakıyormuş, kimi anneme. Doktorlar çırpınmış, çok yorulmuş. “Meryem de işte böyle, böyle tıbbın erişemeyeceği kadar kutsaldı işte!” diye haykırmış dayım. Hepsi de ağlıyormuş, bir anneme, iki bana bakıyorlarmış. Annemin koynundaymışım ben o zaman. Sahi ne ad vermişlerdi bana? Neyse neyse, iyi saatte olsunlar, iyi saatte olsunlar, yine çiçekli kâğıtlarla kaplamışlar duvarı.
Acaba şu bebeğin adı ne? Topu topu üç kişiyiz odada: ben, kadın, bebek. Bebeğin adı ne acaba, ne ad vermiş olabilir annesi? Artık uyansa da sorsam keşke... Bebeğin dile gelip de söyleyecek hâli yok ya görülür, duyulur iş değil! Ama beni anlayabilir. Hey bebek, bebek, evet evet sen! Dürt bakıyım anneciğini, dürt, uyandır! Burnunun ucunu tut burnunu, tut sonra çek, o zaman uyanır belki. Tu! Bebek gibi sen de, şunun gözlerine bakın, ne in yerleşmiş içine ne cin. Ben hiç öyle miydim ya? O yattığı yer var ya, annesinin koynu, kesin sıcacık, sıcacık ve yorgun kirli kan kaynıyordur. Benim annemin koynu pek soğuktu galiba... Ama belki, bakarsınız, bakar da farkına varırsınız ki... Rabbim, duvar kâğıdında ne çok çiçek var öyle! Oradakinin benim annem olmadığı ne malum, benim annem de beni orasında öylece yatırmıyor muydu, o da aynı, aynı bir türlü uyanmıyor, gözlerini yumuyor da yummuyor muydu? Ne yapıp etmeli, bebeğin yerine geçmeli... O kesin benim annem, görmüyor musunuz yoksa, orada ben olmalıyım!.. Eyvah, hemşire geliyor! Hay Allah, ne denir ki öylece!..
Comments