top of page
Yazarın fotoğrafıBregeal Yazıyor

"TERZİ SÖKÜĞÜ" - Zeynep ÇİMEN

Güncelleme tarihi: 9 Kas 2023

Ankara, 2021

TERZİ SÖKÜĞÜ

Sisli bir hava. Ruhumun özü gökyüzünde hayat bulmuş sanki. Çoğunu huzursuz eder, dertli yapar böyle havalar. Uçsuz bucaksız bir sema ve sureti silikleşmiş insanlar...

İşe giderken ben yoldan bir kedi geçiyor. Karanlık bedenine tek renk olan gözleri hırsla parlıyor. Selam verip yürümeye devam ediyorum. “Hayvanlar bir bakışından anlar insanın niyetini.” derdi annem. Karşımda duran dükkâna girecekken birtakım boğuk sesler geliyor uzaktan. Bir çift, yolun ortasında kavga ediyor sanırsam. Gözlerimi kısarak onları izlemeye başlıyorum. Sokağa yayılan sesler bana ulaşamıyor gibi. Yoğun sis onca bağırış çağırışın boğazına yapışmış, onlarsa bana uzanamadıkça ölüyorlar. Oldukça hararetli bir tartışma, kimse beni fark etmiyor. Herkesten soyutlanan o kişi... Çift, yolun iki tarafına dağılıyor fakat bir daha bu sokaktan eskisi gibi geçemeyecekleri kesin. Öyledir bazı yollar, midene saplanan yabancı bir ağrı, bazen de buruk bir gülüş.

Dükkâna girip işime başlıyorum. Ailemin kadınlarında miras olarak devam ettirilen o işe. Eskiden zorla dikiş öğretirdi annem. Bu işlerin adamı değildim belki de. Yanlışlarımın parmak uçlarıma bıraktığı sızılar, hâlâ oradalar. Bir kış da bana uğrar bu terzi masasında. Sis bu sefer de benim içime çöker. Her müşteri geldiğindeyse o küçük umut ışığı...

İşte, bir umut ışığı süzüldü içeriye. Gelene bakıyorum, bir erkek çocuğu, giriyor, sakince oturuyor bir koltuğa. Yüzünde aynı benimki gibi bir boşluk. Sevmem konuşmalar başlatmayı. O, benimle konuşmanın ne denli sıkıcı olduğunu ölçmek istercesine ilk adımı atıyor. En az iki beden büyük eşofmanını gösterip:

─ Bunu kaça yaparsın?

Aklıma, anneme müşteri kıyafetleriyle ilgili sorduğum sorular gelince içimde bir yerde kıpırdanıyor çocukluğum.

─ Ne kadar para verebilirsen o kadar olsun, diyorum belki anneme benzerim diye.

İfadesi değişiyor önce, düşünüyor gibi. Arkasını dönüp gitmeye yeltendiğinde durdurmak istemiyorum ama benden bir şeyler gidiyor çocukla beraber. Bir parça çocukluk, birkaç kırık anı...

─ Nereye gidiyorsun?

─ Hiç param yok.

Kedinin gözleri gibi çekik gözleri. Son bir bakış atıp tekrar gidecekken:

─ İşin yoksa bekle, yapayım bedenine göre.

─ Hiç param yok.

İçeriden üstüne uygun bir şeyler buluyorum. Sıskalığı yüzünden belli, hafifçe dokunsam yere yıkılacakmış gibi güçsüz.

Her şey aynıydı o ana kadar. Sokaktaki kediler birbirinin aynıydı, karşısındakine her zaman sinirli insanlar aynıydı. Temiz olmasına rağmen hep kirli hissettiren bu dükkân bile dün bıraktığım gibiydi. Ama artık parmaklarım acımıyordu kumaşa dokunurken, bir şeyleri yanlış yapsam bile anlamazdı bu çocuk. İlk defa büyük hatalar yapmaya bu kadar yakındım. Yamuk kesmek istedim biraz. Belki bir parçasını daha uzun bile yapabilirdim. Ona benden bir anı bırakmak için ya da bana tekrar gelmesini çok istediğimi fark ettiğim için. Bilemiyordum.

Yapmadım ama. Yapamadım da denilebilir. Bir yerlerde düzeltti annem beni. Kumaşları keserken asla titremeyen elleri makasımı dümdüz tuttu. Öylece beni izleyen çocuk büyük koltuğun içinde kaybolmuştu. Dakikalar geçti, önümüze dizilip duvar oldu. Ağzını açmadan izledi, anlamıştı belki de. Bir bakışından anlar niyetini çocuklar.

Issız bir köşede duran yapayalnız dükkânımın o günkü tek misafiriydi bu çocuk. Giydi eşofmanını, baktı bana. Görüyormuş gibi baktı. Biraz kirliydi elleri, belli ki toprakla uğraşmış. Elini belli belirsiz salladı, ben de salladım. Minik bedeni gitti de bana bir şeyler kattı mı yoksa beni benden çaldı mı bilemedim. Aynı sis çöktü havama o gidince, aynı kediler geçmeye devam etti sokaklarımdan ve aynı seslere katil oldu kulaklarım.

139 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Sitemize Abone Olun

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page