Bedriye ALTUNTAŞ / 11-H
Ankara, 22.11.2018, 22.27
HİKÂYE
SONUN VAROLUŞU
Görüntü önce bulanıktı sonra birden her şey netleşti. İşte yine oradaydı, güvenli yerinde: Aklında. Burayı özenle inşa etmişti, her bir detayını kendi tasarlamıştı. Kendini sadece buradayken huzurlu hissediyordu zira sadece buradayken özgürdü, sınırsızdı, ölümsüzdü. Korku, keder, acı ve diğer dünyevi hiçbir safsataya burada yer yoktu. Birazdan da sevgilisi ve kurgu gelirdi: İlk karşılaşmaları. O ilk kaçamak bakışlar, birbirlerine kapıldıklarını hissettikleri ilk an, ilk sevişmeleri… Bunu her ziyaretinde yapardı, bir ritüeldi onun için. “O” kimdi peki? Kimin aklındayız biz şu anda? Buraya nasıl geldik?
Saat 01.24. İşte bu o: Sam Golding. Hızlı adımlarla sokakta yürüyor. Kirli ve yer yer yırtık olan montunun içinde biraz eski ama temiz bir takım elbise var. Elleri ceplerinde, sanki herhangi biriyle göz teması kuracak olsa ne halt ettiği anlaşılacakmış gibi yere bakarak yürüyor. Sahi ne halt ediyor? Şimdi eski fabrikanın önüne geldi, şüpheyle etrafa bakınıyor. Yakalanmamalı, yakalanmamalı. Hayır, kimse onu böyle görmemeli. Bir dakika görecek kimse yok ki, o bir hiç. Kimsenin umurunda değil o. Olsun yine de tedbirli davranmalı. Görünürde kimse yok, anlamsız bir rahatlıkla gülümseyip içeri giriyor. Fabrikadaki buluşma yerlerine doğru yürüyor. Para hazır, sorusunu duymaya hazır: “Kırk beş dakikalık mı, yedi saatlik mi?” Beş keredir kırk beş dakikalarla yetinmeye çalışıyor, bugün yedi saat almalı çünkü söz verdi. Kime söz verdi? Aklına. Satıcı çoktan gelmiş, Sam’i bekliyor. Tamam, Sam yedi saatini aldı ama bir şey var: Bu her zamankinden fazla. Sam ne yapıyorsun?
Saat 02.44. Sam aşağı yukarı bir saattir yürüyor ama yüzünde en ufak bir yorgunluk belirtisi yok, aksine aptalca sırıtıyor. Biraz daha yürüdükten sonra Simon Park’ın girişinde duruyor. Buraya birkaç kez gelmiş, o meşhur gölün karşısındaki banklardan birine oturup öylece çevreyi izlemişti. Ne kadar da çok insan geçiyordu buradan! İşte tam aradığı cinsten işlek bir mekan. Neyi arıyor? Parka girmeden önce kafasını kaldırıp gökyüzüne bakıyor ve gözlerini kapatıyor. Bağırmak istiyor ama kime, ama neye? Varlığını kanıtlamak istiyor ama kime, ama neye? O da bilmiyor. Derin bir nefes alıp gözlerini açıyor ve parka giriyor. O göle gitmeden önce eski montundan kurtulmalı, bu sefer ciddiye alınmalı. Montunu çıkarıp bir çöp kutusuna tıkıyor ve üstünde sadece takım elbisesi kalıyor. Şimdi cebinden yedi saatliğini çıkarıyor ve ona gülümseyerek bakıyor, emin adımlara yapay göle yürüyor. Sam, burada yolculuğa çıkmayacaksın değil mi?
Işık çok yoğun, Sam’in gözleri kamaşıyor. Zaten bu hep böyle olur, aklıyla olan uzun süreli ayrılıklarından sonraki ilk kavuşmaları hep daha açık, daha aydınlıktır. Gözleri nihayetinde ışığa alışınca -bir daha ziyaret edemeyecek olmanın verdiği bilinçle olsa gerek- Sam hemen kurgusunu getiriyor. Bu diğerlerinden farklı. Hayır, hayır “ilk karşılaşma” değil bu, öyle olsaydı tüm gençliği ve canlılığıyla sinemanın çıkışında vişneli purosunu tüttürüyor olurdu. Şimdiyse bir sahilde yürüyor, yaşlı ve sönük. Hava bulutlu ve yer yer şiddetli bir fırtınanın kopacağını belirten gök gürültüleri duyuluyor. Yaşlı Sam hâlâ yürüyor, çıplak ayaklarının kumda bıraktığı izler kıyıya vuran dalgalarla siliniyor. Burada da mı bir iz bırakamıyorsun Sam, seni beceriksiz bunak! Sen bir hiçsin, hiç! Sam yürüdükçe hava daha da kararıyor, okyanusun -ya da denizin, bilmem- suları şiddetini arttırıyor. Sam en sonunda duruyor ve durduğu anda fırtına başlıyor. Sam kollarını göğe kaldırıyor ve fırtınanın etkisiyle coşan denizin dalgaları onu yutuyor, geriye sadece muhteşem bir karanlık kalıyor. Yok, artık burada hiçbir şey yok!
Saat 05.13. Simon Park’ın ortasında uzanan bir adam var. Hiçbir yaşam belirtisi göstermiyor ama yüzündeki garip tebessümle oldukça huzurlu görünüyor. Kırk beş dakika sonra parktaki sessizliği tiz bir çığlık bozuyor. Sonra adamın başına küçük bir kalabalık toplanıyor, aceleyle polis aranıyor. Herkes polis gelene kadar -olması gerektiği gibi- orada yatan adamı umursuyormuş gibi davranıyor. Polis gelince küçük kalabalığımız dağılıyor ve herkes yine kendi telaşına yürüyor.
Saat 15.16. Adli tıptaki morgda yeni bir misafir var: Sam Golding.
Ölüm nedeni: altın -yolculuk- vuruş*.
*Yüksek dozda uyuşturucu madde kullanımı
keyifli detaylar, vurucu dönüşler, kısa ve net cümleler, araya girip kendi yazdıklarını da sorguluyor mükemmel