top of page
Yazarın fotoğrafıBregeal Yazıyor

"SİYAH GÜLLER" - Zeynep ÇİMEN

Güncelleme tarihi: 31 Eki 2022


Zeynep ÇİMEN / 9-D

Ankara, 2019


HİKÂYE


* Bu hikâye

Türk dili ve edebiyatı dersi

proje ödevi olarak

Sezai KARAKOÇ'un "Monna Rosa" adlı şiirinden esinlenilerek yazılmıştır.


SİYAH GÜLLER*

Gökyüzü kararmış, akşam saatleriydi. Yatağında usul usul uyuyan kardeşi, Sezai’ye annelerini hatırlatmaya yemin etmiş gibiydi. Yanına gidip elini kardeşinin küçük alnına dayadı. Düşmek bilmeyen ateşi onu da ateşlere atıyordu. Ara sıra ağrıdan kısık kısık inleyen kardeşinin ölme riskinin farkındaydı.

İçinden dualar okurken geldi doktor. Şehirden tekrar gelmesi uzun zaman almıştı.

─ İki gündür yine ateşi var. Öncekiler gibi değil sanki, daha şiddetli.

Doktor bir süre sessiz kaldı. Endişeli hâliydi Sezai’yi yakıp kavuran.

─ Her yolu denedik, biliyorsun. Her zamankinden daha da yorgun. Her şeye hazır ol artık. Ölmesi…

─ Ölmeyecek! Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.

Derin bir sessizlik kapladı odayı. Sezai’nin sesi gür çıkmıştı ama titriyordu:

─ Sen şu ilaçları yaz yine. Yarın almaya gideceğim.

─ Yazacağım ama biliyorsun. Ağrısını hafifletmekten başka işe yaramaz.

Doktor evi terk ettiğinde tekrar kardeşinin yanına döndü. Onu uyanık görmeyi beklemiyordu. Solmuş yüzüne baktı. Hastalıktan iyice zayıflamış, ağrıdan bitap düşmüştü. Cılız sarı saçları terden yüzüne yapışmış, ağabeyini izliyordu.

─ Neden uyandın? Nasıl hissediyorsun kendini?

─ Ölmek ne demek?

Muazzez’in bu sorusuyla gerildi Sezai. Gergince gülümsemeye çalıştı. Doktorla olan konuşmalarını duymuş olmalıydı.

Saat on iki, söndü lambalar. Zaman ne çabuk geçiyor değil mi Monna Rosa? Üstünü değiştirelim ve uyu. Uyu da turnalar girsin rüyana. Sen kuşları çok seversin.

Ağabeyinin yüzüne kırgın kırgın baktı. Sorusuna cevap alamamak onu üzmüş olmalıydı. Üstünü değiştirdikten sonra gözleri ağırlaştı ve uykuya daldı. Ağabeyi bu geceyi de geçirebilmesi için dualar okudu başında. Sessiz sessiz gözyaşı döktü.

Sabah erkenden ilaç almaya gitti Sezai. Güneş doğmuş, yavaş yavaş her tarafı aydınlatıyordu. Eve ilaçları bırakıp sessizce dışarı çıktı. Kardeşini uyandırmamaya çalışarak bahçedeki gülleri sulamaya başladı. Bahçeden kardeşinin odası gözüküyordu. Bembeyaz yatakta uyuyan minik kardeşine güneş ışığı vuruyordu. Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak arasında mekik dokudu bakışları. Düşüncelere fazla dalmış olacak ki kardeşinin yanına geldiğini fark etmemişti.

Siyah gül, siyah gül istiyorum.

Vücudunun yorgunluğu sesine vurmuştu. Yürümekte zorluk çekmiş olmalıydı. Aniden çıkışı ağabeyini korkutmakla beraber isteği de şaşırtmıştı.

─ Buralarda siyah gül yetişmez Monna Rosa. Üzgünüm ama zaten beyaz güllerimiz var. Hem nereden çıktı bu istek?

─ Rüyamda gördüm. Kanadı kırık bir kuş vardı. Rengi sarıya benziyordu. Penceremize kondu, yardım istedi benden. Dışarı baktığımda tüm beyaz güllerimiz siyahtı.

Kanadı kırık kuş, merhamet istiyor. Dışarıda siyah güller… Eğlenceli bir rüyaymış Rosa. Bana gülleri sulamamda yardım etmek ister misin? Belki güneş ışığı yorgunluğunu alır. Annem “Temiz hava iyi gelir hasta insana.” derdi.

Muazzez yerinden hareket etmedi. Sadece göğe baktı uzun uzun. Morali bozuk gibiydi.

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar, Rosa. Bir şey mi sıktı güzel canını?

─ Rüyanın devamında kuşu elime aldım. Elime bir tüyü düştü ve gözleri kapandı. Birkaç kez dürttüm ama uyanmadı. Sen de bana “Öldü o artık, gömmeliyiz.“ dedin. Ölmek ne demek?

Sezai elindeki hortumu yere koydu. Islanmış ellerini kareli gömleğine sürttü ve sıkıntıyla baktı kardeşine. İlk önce ateşine baktı, hâlâ yüksek olmalıydı. Kardeşini kucağına aldığı gibi odasına götürdü. Bir parça ekmekle çorba içirdi. Minik Muazzez ağabeyine merakla bakarken bir yandan da ilaçlarını içiyordu. Sonunda karnı doymuş, ağabeyinin az da olsa ona sağlık vermesini umduğu ilaçlarını içmişti.

Ağabeyi karşına oturdu.

─ Annemizin nerede olduğunu sana hiç anlatmış mıydım?

Hayır anlamında kafasını sallayan kardeşinin kafasını okşayarak güldü.

─ Sen doğmadan önce annemiz biraz hastalandı. Karnında sen varken hem de! Biliyor musun kocaman bir karnı vardı. Ben on iki yaşındaydım o zamanlar. Annemiz senin gibi gülleri çok severdi. Bir gün ikimiz oturmuş gülleri seyrederken bana döndü. “Kardeşinin adı Muazzez olsun.” dedi. Sonra da “Kardeşin doğduğu zaman ben yanında olamazsam ona iyi bak.” dedi. Seni bana emanet etti yani.

─ Beni neden emanet etti ki? Ben onun karnının içinde değil miydim?

─ Evet, öyleydin ama o gün bize senin annemizin karnından çıkacağın söylenmişti.

O günleri hatırlamak üzmüştü Sezai’yi. Hem annesinin hem de kardeşinin aynı hastalığa yakalanması kahrediyordu onu. Kardeşine göstermeden akmaya hazır gözyaşlarını sildi ve devam etti:

─ O gün sen annemin karnından çıktın. Annem çok yorulduğu için o gün bir uykuya daldı.

─ Öldü mü yani? Benim kuşum da öyle olmuştu.

Gözleri yavaş yavaş kapanmaya başlamıştı. Küçük vücudu bu hastalığı kaldıramıyordu. Ağabeyi durumun farkındaydı ama yapabileceği hiçbir şey yoktu. Çaresizlik içinde kaldı. İçini çeke çeke konuşmaya devam etti:

─ Evet.

─ Ama ben uyuyunca ölmüyorum, neden?

─ Çünkü uyuyunca uyanabilirsin ama ölünce uyanamazsın. İnsanlar ölünce başka bir yere giderler. Böyle her renkten güller vardır orada. Senin isteğin siyah gül de vardır belki. Senin sevdiğin o kuş da oraya gitmiş. Orada kuşların kanatları kırık olmaz. Sarı bir kuş demiştin, incir kuşu olabilir. Bir sürü de ağaç vardır orada. Zeytin ağaçları, söğüt ağaçları… Hasta insanlar orada iyileşir. Giden bütün çocuklar arkadaş olur ve hiç yalnız kalmazlar. İsmine de cennet derler.

─ Öyleyse neden kızdın doktora? Kuşumu, seni, annemizi ve siyah gülleri göreceğim. Ben ölmek istiyorum.

***

İşte Monna Rosa da o gün dalmıştı huzurla sonsuz uykuya, annesini, kuşunu, siyah gülleri görmek arzusuyla.

Herkes bilir, Tanrı en çok çocukların dualarını kabul eder. Böyle günlerde, ölen çocukların ardından ağlamak için yağmur iri iri düşer toprağa. Hemen ardından güneş açar çocukları korkutmamak için. En son çıkan gökkuşağı gökte parlar, her renkten çocuğu temsil etmek için.

_________________________________________________________________________________


MONNA ROSA*

Monna Rosa, siyah güller, ak güller;

Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak.

Kanadı kırık kuş merhamet ister;

Ah, senin yüzünden kana batacak,

Monna Rosa, siyah güller, ak güller!

Ulur aya karşı kirli çakallar,

Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa.

Monna Rosa, bugün bende bir hal var,

Yağmur iğri iğri düşer toprağa,

Ulur aya karşı kirli çakallar.

Zeytin ağacının karanlığıdır

Elindeki elma ile başlayan...

Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,

Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,

Zeytin ağacının karanlığıdır.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar,

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.

Bir mumun ardında bekleyen rüzgâr,

Işıksız ruhumu sallar da durur,

Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların

Bir nar çiçeğini eziyor gibi…

Ellerinden belli olur bir kadın.

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin, ellerin ve parmakların.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Saat on ikidir, söndü lambalar.

Uyu da turnalar girsin rüyana,

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Açma pencereni, perdeleri çek:

Monna Rosa, seni görmemeliyim.

Bir bakışın ölmem için yetecek;

Anla Monna Rosa, ben öteliyim…

Açma pencereni, perdeleri çek.

Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;

Saat on ikidir, söndü lâmbalar.

Uyu da turnalar gelsin rüyana,

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;

Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.

Akşamları gelir incir kuşları,

Konarlar bahçemin incirlerine;

Kiminin rengi ak, kiminin sarı.

Ah, beni vursalar bir kuş yerine!

Akşamları gelir incir kuşları…

Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında.

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar… Su kenarında

Ki ben, Monna Rosa, bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa:

Henüz dinlemedin benden türküler.

Benim aşkım uymaz öyle her saza.

En güzel şarkıyı bir kurşun söyler…

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.

Bir gün gözlerimin ta içine bak:

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.

Artık inan bana muhacir kızı,

Dinle ve kabul et itirafımı.

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı,

Artık inan bana muhacir kızı.

Altın bilezikler, o kokulu ten,

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;

Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,

Bir tüy ki, kapalı geceye, güne;

Altın bilezikler, o kokulu ten!

Monna Rosa, siyah güller, ak güller.

Gülce’nin gülleri ve beyaz yatak.

Kanadı kırık kuş merhamet ister;

Ah, senin yüzünden kana batacak,

Mona Rosa, siyah güller, ak güller!

Sezai KARAKOÇ

74 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Sitemize Abone Olun

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page