Fazilet ERYILMAZ
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Ankara, 2018
HİKÂYE
SAATİMİN ÖBÜR TEKİ
Odadaki herkes uyuyordu. Üst ranzalardan birinin başucunda siyah bir çalar saat vardı. Fosforlu akrep ve yelkovan 6.30’u gösterdiğinde çalar saat çaldı.
Üst ranzada uyuyan genç kız, hemen uyandı, alarmı kapattı. Sol kolundaki saate baktı. “Saat 6 buçuk olmuş. Sanki az önce gözlerimi kapamışım, hiç uyumamışım gibi.” Sonra sağ koluna baktı. Bir an ne yapacağını şaşırdı. Bütün vücudunu ateş bastı, kalbi güm güm atmaya başladı. “Aman Allah’ım! Saatimin öbür teki yok! Yatağın içine mi düştü acaba?” Örtüyü kaldırıp yatağın içine baktı, yastığın altına… Her yeri eliyle iyice yokladı. “Yok, yok, yok! Olacak şey değil, tam finallerin başladığı gün. Daha yeni almıştım Maltepe Pazarı’ndan. Ne olacak şimdi? Acaba aşağıya mı düştü? Sessizce inip bakayım belki ranzanın altındadır?” Ranzadan usulca indi. Ranzanın altına sonra da masanın altına, kapının arkasına, dolapların arasına, yerlere, odanın her yerine baktı. “Yok, yok, yok! Yok işte! Dolabıma bakayım, belki…” Dolabına baktı; üst göze, alt rafa, dolap askısının ceplerine… İyice telaşlanmıştı. “Yok işte! Burada da yok. Çantamda olabilir mi?” Askıdan çantasını aldı. Bütün gözlerini teker teker yokladı. Bir daha, sonra bir daha… “Yok! İnanamıyorum, nereye gider bu saat? Gece yatmadan lavaboda mı unuttum acaba? Ellerimi yıkarken çıkartıp çıkartmadığımı da hatırlamıyorum ki…” Lavaboya gitti. Bütün tezgâha, çeşmelerin yanına baktı. “Yok işte, burada da yok! Acaba birisi almış olabilir mi? Kızlar da çok beğenmişti? Aslında kolumdan çıkardığımı da hiç hatırlamıyorum. Çalışma odası… Evet, çalışma odasına bakayım. Ders çalışırken unutmuş olabilirim. Tabii ya…” Altıncı kattaki çalışma odasına çıktı. Çalıştığı masanın yanına gitti. Masanın üstüne, altına sonra da bütün masaların üstüne, altına baktı; sonra tekrar baktı. “ Yoktu işte… Ağlamaklı olmuştu. Merdivenleri inerken bir yandan da kendi kendine söyleniyordu. “Daha dün sabah aldım. Bugün finaller başlıyor diye... Nasıl da severek almıştım. Bir aylık harçlığımı verdim. Ne güzel olacaktı. Son bir haftadır sınavlara hazırlanacağım diye sabahlıyorum. Üç, dört saatlik uykuyla…” Odaya girdi. Üzüntüsü tarifsizdi, yepyeni saatinin tekini kaybetmişti işte! Masanın çevresindeki sandalyelerden birine oturdu. Üzüntüsüne ve içinin yanmasına engel olamıyordu. Ne olacaktı şimdi? Başını ellerinin arasına aldı, gözlerini kapadı. Bir süre öylece kaldı.
Sonra… “Saatimin öbür teki…” dedi. Ellerini yüzünden çekti, başını kaldırdı ve bir anda aydınlandı. “Saatimin öbür teki mi?” Gülümsedi. Çevresine bakındı, neyse ki herkes hâlâ uyuyordu. İçin için güldü, kıkırdadı. Saatin eşi olmazdı ki! Saat saatti. Şimdi de alçak sesle gülmesine engel olamıyordu. “Neydi bu şimdi? Kısa süreli bir delilik geçirdim.” diye düşündü. “Allah’tan oda arkadaşlarımın hepsi uyuyor da hiç kimse bu çılgınlığıma tanık olmadı. Ne kadar sürdü acaba? Beş dakika, on dakika, yarım saat…? Bilmiyorum. Eşeğimi kaybetmiş de yeniden bulmuş gibiyim.” Sonra kolundaki saate bir öpücük kondurdu ve elini, yüzünü yıkamak üzere lavaboya doğru yöneldi.
Saatin öbür teki mi? 😂🤣