top of page
Yazarın fotoğrafıBregeal Yazıyor

"İKİ YAVRU KÖPEK" - Ensar Yiğit PINAR

Güncelleme tarihi: 31 Eki 2022


Ensar Yiğit PINAR / 11-D

Ankara, 2018


HİKÂYE


İKİ YAVRU KÖPEK

Çiçeklerin yeni açtığı, etrafa mis kokuların yayıldığı ilkbahar aylarıydı. İnsan bu aylarda dışarı çıktığında etrafta koşuşturan çocuklar, parkta oturan çiftler, üzerine pembe örtüler serilmiş ağaçlar gibi hoş görüntülerle karşılaşırdı.


Yürüyüş için dışarı çıktığım günlerden biriydi. Dışarıdaki temiz havayı içime çekerek parkın etrafında yürüyordum. Biraz yürüdükten sonra dinlenmek için bir banka oturup etrafı seyretmeye başladım. Herkes bir yere yetişme çabası içinde arabalarıyla yolda ilerliyordu. Etrafıma biraz bakındım ve birlikte oyun oynayan bizim mahalleden iki çocuk gördüm ve onları izlemeye başladım. Ne kadar da eğleniyorlardı! Çocuk olmak ne de güzeldi! Küçük şeylere bile mutlu olabiliyorlardı ve şu anlık hayatın stresinden uzaktılar.


Bir süre sonra çocuklardan biri arkadaşına bir yeri işaret etti. Birlikte oraya gittiler, çömeldiklerini gördüm ama neye baktıklarını, ne yaptıklarını göremiyordum ve oldukça meraklanmıştım. Yanlarına gittim ve iki küçük şirin köpek yavrusuna bakmakta olduklarını gördüm. Bir ya da iki aylık olduklarını tahmin ettiğim bu iki Labrador cinsi yavruyu bu civarda ilk kez görüyordum. Sonra çocuklar beni fark etti:

─ Gökhan abi, köpeklere baksana.


Köpeklere iyice yaklaştım. Gerçekten de çok tatlıydılar. Köpeklerden birisi kar gibi bembeyaz, diğeri ise kardeşinden farklı olarak simsiyahtı ve ikisinin de parlak tüyleri vardı. Biraz köpeklerle oyalandım ve yürüyüşüme bir süre daha devam ettikten sonra eve gittim.


Bir sonraki gün tekrar parka gittiğimde köpek yavruları hâlâ oradaydı. Muhtemelen gece burada yatmışlardı. Yanlarına gittiğimde hemen bana doğru koştular. Sanki bir şey arıyormuş gibi beni koklamaya başladılar. İlk başta anlam veremesem de acıkmış olabilecekleri aklıma geldi. Mahallemizdeki bir marketten yavru köpeklere uygun küçük bir paket köpek maması aldım. Mamayı önlerine koyar koymaz iştahla yemeye başladılar. Doğru düşünmüştüm, acıkmışlardı. Bir süre sonra çocuklar da geldi. Onlar da köpekleri sevmek için gelmişti.

─ Gökhan abi, biliyor musun? Biz bu köpeklere isim vermeye karar verdik.


Bu hâlleri çok hoşuma gitmişti:

─ Ne kadar güzel, peki ne isim vereceksiniz? dedim.

─ Beyaz olana Bulut, siyah olana ise Gece ismini vermek istiyoruz. Sence nasıl?

─ Bence de çok güzel isimler. Bundan sonra bu iki yavrunun ismi Bulut ve Gece olsun o zaman.


Çok sevinmişlerdi. Hemen isim verdikleri bu iki köpekle oynamaya başladılar.

Çocuklar köpek yavrularıyla oynarken ben de düşünüyordum. Eğer köpekler burada kalacaksa barınabilecekleri bir yuvaları olmalıydı. Mahallemizdeki komşularla anlaşıp bir kulübe yaptırabilirdik ama bu süre içinde de kalabilecekleri bir yere ihtiyaçları olacaktı çünkü sokak, bu yavrular için tehlikeli olabilirdi. Kulübeleri yapılana kadar Bulut ve Gece’yi, geceleri evime almaya karar verdim. Onlara ardiye olarak kullandığım odayı hazırladım. Odanın bir köşesini boşaltıp onlar için birer minder, su ve mama kabı koydum. Böylece yavrular birkaç günlüğüne misafirim olacaktı.


Ertesi gün yavruları veterinere götürüp aşılarını yaptırdım, isimlikli birer de tasma aldım. Yanılmamışım, komşularımızla konuşunca onlar da bu işe ortak olmak istedi ve hep birlikte ikisinin de rahat edebileceği bir kulübe yaptık. İçine de iki adet köpek yatağı aldık. Kulübeleri tamamlanınca iki yavruyu da buraya yerleştirdik. Hareketlerinden çok sevindiklerini anlayabiliyorduk.

Artık parka her geldiğimde yanımda köpekler için yiyecek bir şeyler de getiriyordum. Mahalleli köpeklere, köpekler de mahallemize gittikçe alışıyordu. Onları beslemek ve ilgilenmek için çocuklarla aramızda iş bölümü bile yapmıştık. Diğer komşularımız da parka geldiklerinde köpekleri sevmeden parktan ayrılmıyordu. Zaman geçti ve kış mevsimi yaklaştı. Kulübeyi yağmur ve kardan fazla etkilenmemesi için ağaçların altına çektik. Köpekler mahallemize alışmış, onlar da artık buranın birer sakini olmuştu.

***


Aradan aylar geçti. Kış mevsiminin son haftasını yaşıyorduk. Yandaki binaya yeni bir komşunun taşınacağını duyduk. Eşyalar teker teker yan binanın üçüncü katına çıkartılıyordu. İlk birkaç gün hiç dışarı çıktıklarını görmedik. Muhtemelen eşyalarını yerleştirmekle uğraşıyorlardı. Daha sonra aileyi görmeye başladık. Adam ve kadın orta yaşlıydı. İki tane de çocukları vardı. Çocukların arasında çok yaş farkı olmadığı belliydi. Adam pek güler yüzlü birisine benzemiyordu; selam vermiyor, bizimle konuşacağı zaman kaba sayılabilecek bir dille konuşuyordu. Eşi de ondan çok farklı değildi. Çocuklar ise yerlerinde duramıyor, birbirleriyle itişiyor, sürekli yaramazlık peşinde koşup bize ve mahalledeki çocuklara rahatsızlık veriyorlardı. Yeni aile buraya taşınalı bir hafta olmasına rağmen mahalledeki hiç kimse yeni komşularına ısınamamıştı. Zaten onlar da bunu çok önemsiyormuş gibi görünmüyorlardı.


Yürüyüş yapmak için yine parka gittiğim günlerden biriydi. Köpekleri sevmeden geçmek istemedim. Köpeklerin olduğu tarafa yöneldiğimde Gece’yi, kuyruğuna teneke kutular bağlanmış bir şekilde koşuştururken buldum. Gece beni görünce hemen yanıma koştu ve yalvaran gözlerle baktı. Hemen kuyruğundaki kutuları çıkarttım. Etrafa baktığımda yeni taşınan komşularımızın çocuklarını gördüm. Bir yandan gülüyorlar, bir yandan da köpekleri izliyorlardı. Onları gördüğümü fark ettiklerinde hemen kaçtılar. Ertesi gün yine aynı çocukları köpeklerle uğraşırken yakaladım. Büyük olan sopayla Bulut ve Gece’yi dürtüyordu; küçük olan ise arkadan abisini izliyordu. En sonunda Gece sinirlendi ve büyük çocuğun koluna dişlerini geçirdi. Küçük kardeşi korkup hemen kaçmıştı, diğeri de biraz çabaladıktan sonra kolunu kurtardı ve ağlayarak eve doğru koşmaya başladı. Her şey bir anda olup bitmişti ve ben, biraz da şaşkınlıktan olsa gerek müdahale edememiştim.


Ondan sonraki gün çocuğun babası bu konuyu konuşmak için beni aradı ve parka çağırdı. Sinirli olduğunu tahmin edebiliyordum ancak belli etmemeye çalışıyordu. Bana durumu anlattı ve köpeklerin mahalleden uzaklaştırılmasını istedi. Bunu reddettim ve çocuğunun bir önceki gün köpekle uğraştığını ve o yüzden köpeğin çocuğu ısırdığını söyledim. Adam bunu duyunca daha da sinirlendi ve beni, onun çocuğuna iftira atmakla suçladı. Bunun üzerine ben de sinirlendim ve oradan ayrıldım.


İlerleyen günlerde köpeklerin bulunduğu yerden pis bir koku geldiğini fark ettim. Oraya gittiğimde kulübenin yanına çöplerin bırakılmış olduğunu gördüm. Hemen çöpleri oradan alıp attım. Hayvanlar da bu kokudan çok rahatsız olmuşlardı. Ama bu çöplerin bırakılması devam etti. Kimin yaptığını tahmin edebiliyordum ama elimde bir kanıt yoktu. O gün yürüyüşe biraz erken çıkmıştım ki yeni komşunun çöplerini oraya bıraktığını gördüm. Arkasından seslendim ve:

─ Çöplerinizi neden bu hayvanların yanına bırakıyorsunuz? diye sert bir şekilde çıkıştım.


Adam anlaşılmayan birkaç şey söyledikten sonra yanımdan uzaklaştı.

***


O gün yine parka gitmiştim. Baharda sabah yürüyüşlerini çok seviyordum. Komşunun yaramaz çocuklarıyla mahalledeki çocuklar birlikte oyun oynuyordu. Çocuklardan biri topa sert vurunca top yola doğru gitti. Komşunun büyük çocuğu topun peşinden koşuyordu. Çocuk tam yola çıktığı sırada bir araba da hızla ona doğru yaklaşıyordu. Çocuğun arkasından tam bağıracaktım ki Gece yola fırlayıp çocuğu bir anda yolun diğer kenarına itti ama olan olmuş, araba Gece’ye çarpmıştı. Onu hemen bir veterinere götürdük. Veteriner Gece’yi odaya aldı ve kendilerinin ilgileneceklerini, bizim eve gidebileceğimizi söyledi. Biz de eve gittik. Ertesi sabah erkenden veterinere gittim ve Gece’nin uyumakta olduğunu gördüm. Birkaç gün burada kaldı ancak Gece kurtulamamıştı. Üzüntüden eve nasıl gittiğimi bile hatırlamıyorum.


Yaşadığımız bu üzücü olayın da etkisiyle içlerinde ben de olmak üzere mahalle sakinleri, yeni komşunun ve çocuklarının köpeklere yaptıklarına iyice sinirlenmiştik. Onlarla bu konu hakkında konuşmak için düşünürken çocuk ve babası yanımıza geldi. Çocuğun gözleri ağlamaktan kızarmıştı, hâlâ da sakinleşememişti. Babası ise mahcup bir şekilde konuya nasıl girmesi gerektiğini düşünüyordu. Sessizlik bir süre daha devam ettikten sonra adam konuşmaya başladı:

─ Ben ne diyeceğimi bilemiyorum ama köpeklere yaptıklarımızdan dolayı ben ve oğlum çok pişmanız. Bizim ona o kadar kötülük yapmamıza rağmen Gece kendi hayatını feda ederek çocuğumun hayatını kurtardı. Onu geri getirmeyecek biliyorum ama çok üzgün ve pişman olduğumuzu bilmenizi isterim.


Bunu dedikten sonra gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü. Bizim de sinirimiz geçmiş ve içimiz bir nebze de olsa ferahlamıştı.


Diğer sabah Bulut’un yanına uğradım. Durgunlaşmıştı. Eskisi gibi koşup oynamıyor, neşeli sesler çıkarmıyordu. Bir süre yemeğini bile yemedi. Onun için endişelenmeye başlamıştım artık.


İki üç gün geçtikten sonra parkta Gece için küçük bir mezar yaptırdık. Bu işte en büyük payı da Gece’ye yaptıklarından dolayı pişman olan adam vermişti. Mezar taşında da “Mahallemizin tatlı sakinlerinden biri: Gece” yazıyordu.


Öbür sabah yine Bulut’un yanına uğradığımda koyduğum mamaların bitmiş olduğunu gördüm. Heyecanlanarak Bulut’un yanına gittim ve biraz daha hareketlenmiş olduğunu gördüm. Çok sevinmiştim, tabii o da beni gördüğüne sevinmişti. Hemen yanıma gelerek etrafımda dolanmaya başladı. Zamanında köpeklere kötü davranan çocuk da yanıma gelmişti. Bulut, ilk başta biraz çekinse de çocuk onu sevmek için gelmişti. Bunu fark edince Bulut çocuğa yaklaştı. Çocuğun eski hâlinden eser yoktu, daha sakindi ve Bulut’a çok nazik davranıyordu. İlerleyen günlerde babasıyla da karşılaştım. Beni görünce biraz huzursuzlandı ama ona gülümseyip selam verince rahatladı ve ilk kez o da bana gülümseyip selam verdi. Evet, adam da çok değişmişti. Oğlu ve kendisi yaptıklarının yanlış olduğunu anlamışlardı ve artık Bulut’u çok seviyorlardı. Artık ikisi de iyi biri olmuştu.

142 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Commentaires


Sitemize Abone Olun

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

bottom of page