Münevver ŞİMŞEK
Ankara, 2019
HİKÂYE
* Amanda Palmer ve Jason Weebly adında iki sanatçının “Evelyn Evelyn” isimli gruplarında yayımladıkları “Evelyn Evelyn” isimli albümündeki şarkıların birleşmesi ile yazılmıştır.
EVELYN EVELYN*
─ Orada mısın Evelyn?
─ Evet, tabii ki de! Ben her zaman buradayım. Sorun ne Evelyn?
─ Korkuyorum! Yine yılın o zamanı, değil mi Evelyn?
─ Evet, yine yılın o zamanı Evelyn!
─ Her şeyin nasıl olduğunu bir kez daha anlat Evelyn.
─ Sus, bunun hakkında konuşmuyoruz çünkü bizi üzüyor Evelyn!
─ Bu sefer üzülmem, söz veriyorum. Lütfen! Eylül ayındaki trajik olayları bir daha anlat.
Evelyn, derin bir nefes aldı, anlatmaya başladı:
─ 1985 yılında, Titanik’in enkazının Atlantik Okyanusu’nda yeni keşfedildiği zamanda, küçük bir çiftlikte yaşayan genç bir anne doğum yapmak üzereydi. Doktor ikizleri olacağını söylediğinde kadın, çok mutlu olmuştu ve kocası da ileride çiftlik işlerinde ekstra yardım alacağı için sevinmişti. Ancak mutlulukları çok uzun sürmedi. Birkaç ay sonra hastane koridorunda çok korkmuş bir baba çığlık atıyordu ve Louise Neville, hukuk asistanı olarak umut vaat eden kariyerinden vazgeçip ilk ve tek aşkıyla bir çiftlikte yaşamaya başlamış kadın, doktor tarafından 11.23’te ölü ilan ediliyordu.
İkizlerin doğumundan 12 dakika sonra Doktor Von Coop, bebekleri ameliyat masasına yerleştirdi ve elektrikli bir testereyle geri döndü. Tam o sırada, hastaneye yetiştirdiği Neville ailesinin durumuna bakmak isteyen Şerif Owens, içeri girdi. Karşılaştığı dehşet verici görüntüyle eli hemen silahına uzandı ve doktoru oracıkta vurdu. Bu sırada orada olan Samuel Neville, tek isteği sevdiği kadın ve çocuklarıyla sakin bir hayat sürmek olan çekingen adam, hâlâ karısının ölümü için üzgünken yere düşen doktorun elindeki testerenin boynuna çarpmasıyla anında öldü. Şerif, tüm bu kargaşaya sebep olan bebeklere bakmak için ameliyat masasına yaklaştı ve onları gördü: Üç bacağı, iki kolu, iki başı paylaşan ve ayrı bilinçlere sahip ikiz kızlar.
Şerif Owens, şüphesiz iyi bir adamdı. Yapışık ikizleri arabasına götürdü ve onları “Gelişim Engelliler Merkez”ne, “Bethany Center”a, şahsen teslim etmek için yola çıktı. Yola çıkalı çok olmamıştı ki bir kamyonla çarpıştı ve bilincini kaybetti. Bir sürü tavuğun saçıldığı kamyondan inen garip, küçük adam arabaya yaklaştı ve ikizleri gördü, ölmek üzere olan adamı umursamadan bebekleri aldı ve kamyona yerleştirdi. Dudaklarında sinsi bir gülümsemeyle etrafa saçılmış tavukları ezerek yoluna devam etti.
─ Evelyn, ağlıyor musun?
─ Hayır… Evet… Evet, sadece Sandy’yi düşünüyordum ve Bimba ile Kimba hakkında... Onları özlüyorum Evelyn.
─ Biliyorum. Ben de onları özlüyorum Evelyn. Özellikle yılın bu zamanı.
***
Evelyn kardeşler, sessizlik içinde o yılı düşünmeye başladılar.
1991 yılı. Terminatör 2’nin gişede en yüksek hasılatı yaptığı ve 70 yıl süren komünist yönetimin ardından Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin çöktüğü yıl. Evelyn kardeşler, Alfred McCluck’un işlettiği tavuk çiftliğinde açlıktan ağlıyor.
Alfred; yalnız ve kötü bir adamdı. Kızlara olabilecek en kötü şekilde baktı. Bebekken, biberonla ölmeyecek kadar sütle beslendiler, altları günde bir defa değiştirildi. Alfred’den en ufak bir sevgi bile görmediler ama birbirlerine olan sevgileri onları hayatta tuttu. Konuşmayı da evde sürekli açık olan televizyondan öğrendiler denebilir. Kızlar üç yaşına geldiğinde ise Alfred, ayak altında dolaşmalarından hoşnut olmadığı için onları tavuk kümesinin yanı başındaki bir kafese kapatıverdi. Bu insanlık dışı muameleye dayanamayan kızlar, altıncı yıllarında Alfred’in kafesi kilitlemeyi unuttuğu bir gün, McCluck’un kendileri için ne planladığını hiçbir zaman öğrenemeden, çiftlikten kaçıp yollara düştüler.
Tozlu, siyah bir Cadillac’la yoldan geçmekte olan bıyıklı, genç bir adam onları buldu. Kızlara hayatlarının ilk şekerini verdi ve onları bir yolculuğa çıkardı. İlerleyen günlerde son varış yerlerine gelinceye dek araçtan araca aktarılarak seyahat ettiler: “Underwood Köşkü.” Burası güzel bir karavan parkına sahip göl kenarında bir yerdi. Onları Bayan Deborah Bouldger karşıladı. Deborah, Underwood’un ana kısmında üç çocuğuyla birlikte yaşıyordu. İkizlerin isminin olmadığını öğrenince onlara daha sonra kimsenin kullanmayacağı “Eva” ve “Lynn” isimlerini verdi. Underwood’da kızlara iyi bakılıyordu, yemekler lezzetliydi ve onların yaşlarında birçok kız vardı. Haftada bir kez çeşitli kıyafetlerle yaratıcı oyunlar düzenleniyor, makyajlı fotoğraf çekimleri oluyordu.
Bir gün Bayan Bouldger, ikizleri bir adamla tanıştırdı. Bu adam, uzun süre köşkte kalmıyor, sık sık yolculuklara gidiyor ve yanında yeni insanlarla geri dönüyordu. Kızlar ondan pek hoşlanmadı. Neyse ki bir süre sonra yeni bir yolculuğa çıktı ve kızlar onu uzunca bir süre görmedi.
İkizler, diğer kızlar arasında popüler değildi ama kendilerinden birkaç yaş büyük bir arkadaşları oldu. Adı Sandy’di. Çok güzeldi, dizlerine kadar uzanan sarı saçları vardı. Sandy, Kızları kanatları altına aldı ve her gece onlara hikâyeler anlattı. Ancak bu mutlu zamanlar uzun sürmedi. İkizlerin Bayan Bouldger’in himayesindeki üçüncü Noel’inden kısa bir süre sonra kızların hoşlanmadığı adam geri döndü ve Sandy, bir daha dönmemek üzere kayboldu. Tek dostlarının yokluğuna alışamayan ve bu konu hakkında sık sık sorular soran ikizler, sonraki günlerde burada zorbalığa uğrayarak ve sürekli azarlar işiterek iki sefil yıl geçirdiler.
Underwood Köşkü’ndeki çocuklar on iki ya da on üçüncü doğum günlerinde sessizce ortadan kaybolurlar. Bunu anlayan ikizler, on ikinci yaş günleri yaklaşınca kendilerini en kötüsü için hazırlamaya başladılar. Ve bir sonbahar günü, kızlar on iki yaşındayken yaşlı bir adam, onları büyük turuncu bir otobüsle yeni evlerine götürdü: “Dillard ve Fullerton Ucube Sirki.” Burada inanılmaz insan tuhaflıkları vardı. Yaşam şartları Undrwood’dakinden daha zordu. Her zaman yapılacak işler olurdu: çamaşır yıkama, yerleri süpürme, yemek için patates soyma, hayvanların bakımı... Ama yine de ikizler sirkteki ilk günlerinde mutlulardı. Ülkenin dört bir yanından gelen seyircilere dünyanın tek tanınmış siyam ikizi filleri “Kimba ve Bimba”nın üzerinde gösteriler yapıyorlardı. İkizler bu filleri çok seviyor, onların gerçek ruh eşleri olduğuna inanıyorlardı. Onları besliyor, günlük olarak tımarlıyorlardı. Ancak her mutlulukları gibi bu da uzun sürmedi. Bir gün filler, yemek yemeyi bıraktı ve bariz hafıza kaybı göstermeye başladılar. Artık kızlara hüzünlü, ıstırap dolu, tanımayan gözlerle bakıyorlardı. İkizlerin on altıncı doğum gününde Bimba ve Kimba öldü, kızlar mahvoldu. Hayat, Bimba ve Kimba olmadan onlar için koca bir boşluktu.
İkizler, artık sirkte olmaktan nefret ediyorlardı ve gösterileri bozup duruyorlardı. Bir de onları rahatsız eden bir grup insan ortaya çıkmıştı: Fassen ve Split. Fassen; siyam ikizlerinin ikiye ayrılıp bireysel hayatlara sahip olmasını destekliyor, cerrahi testereler ve bıçaklar kullanıyorlardı. Split ise yapışık ikizlerin Mesih’in gelişinde kritik bir rol oynayacağına inanıyor, Fassen’ın faaliyetlerini engellemeye çalışıyorlardı. Bir gün bu iki grup arasında büyük bir kavga patlak verdi ve bir Fassen üyesi, demir testeresiyle ikizlere yaklaştı. Korkuyla kaçan kızlar, sirkte artık güvende olmadıklarını anladılar. O gece Dillart ve Fullerton Ucube Sirki’ni terk etmeye karar verdiler. Sonsuza kadar…
On dokuzuncu yaş günlerinin arifesinde gizlice sirkten ayrıldılar. Birkaç parça kıyafetleri, renkli ukuleleleri ve Bimba ile Kimba’nın bir fotoğrafı ile yollara düştüler. Yıl 2004. “Da Vinci Şifresi”, New York Times’ın en çok satanı oldu, Jakarta’daki Avustralya Büyükelçiliği’nde bir patlama sonucu on bir insan öldü ve ikizler bir yol kenarında bekliyor.
Emekli bir güreşçi olan Tony, onları arabasına aldı. Başlangıçta, gecenin karanlığında ikizlerin durumunu fark etmeyen Tony, gün ışıdığında onları gerçekten görünce bir benzin istasyonunda bıraktı. Ne yapacağını bilmeyen kızlar, yakınlardaki Don’t Tell Otel’e gitmeye karar verdiler. Otelin sahibi hiç paraları olmadığını öğrenince onlara iş karşılığında kazan dairesinde küçük bir yatak verdi. Kızlar, her gün yüzlerce pul yalıyor ve piyango başvurusu dolduruyorlardı. İkizler, otelde her zamankinden daha yalnızlardı. Çoğunluğu kadın olan diğer kiracılarla arkadaş olmayı hayal ediyor ama onlara her yaklaştıklarında iğrenen bakışları üzerlerinde hissedebiliyorlardı. Böylece kendi başlarına kaldıkları zamanlarda şarkılar besteleyerek ve ukulele tekniklerini öğrenerek kendilerini meşgul ettiler.
İki yıl sonra otel sahibi, onlara bilgisayarda yapılacak işleri öğretti. Bir gün kızlar, internette yeni bir iş bulmak için gezinirken bir sosyal paylaşım sitesi keşfettiler. Birçok müzisyenin ve sanatçının profilleri arasında dolaştılar ve sahip oldukları çok sayıda arkadaş onları etkiledi. Tüm bu süre zarfında kendi geliştirdikleri teknikle ukulele çalmakta ustalaşan ikizler, ilk şarkılarını sosyal medyaya yüklemeye başladılar. Bu sırada kalpleri heyecanla çarpıyordu.
─ Sadece sahip olacağımız tüm arkadaşları düşün Evelyn.
─ Binlerce, binlerce ve binlerce arkadaş Evelyn.
─ Çok heyecanlıyım, Evelyn.
─ Ben de çok heyecanlıyım, Evelyn.
─ Bakalım yarın neler olacak Evelyn?
─ Yarın bizim için yeni bir başlangıç olabilir Evelyn.
─ İyi geceler, Evelyn.
─ Sana da iyi geceler, Evelyn.
***
Sonunda, Evelyn kardeşler en büyük hayallerini gerçekleştirdiler. Yaşadıkları bu garip olayları, 2010 yılında çıkardıkları “Evelyn Evelyn” adını verdikleri albümle insanlarla paylaştılar.
Comentarios