Feyza Söğüt
Ankara, 2019
BEN BİR UÇAN BALONUM
Ben bir uçan balonum.
Deniz yıldızlarını ve lolipop şekerlerini severim. Yağmurlu havalarda oluşan su birikintilerini de. Okumayı, kitap okumayı çok severim. Dergi okumayı da severim ama oluşturdukları görüntüyü daha çok. Okuduklarım derecesinde büyürüm, yazdıklarım derecesinde patlarım.
Eğer patlamayı başarabilirsem amacımı tamamlamış olarak öleceğim. Yazdıklarım kendilerini ölümsüzleştirecekler, ben uçup gideceğim. Uçup giden şeyleri sevmem oysa, tıpkı kuşları sevmediğim gibi. Sanırım hayatım boyu kuşları kıskandım. Kıskancımdan kapılarımı, pencerelerimi açmadım sıcacık bahar günleri. Bahar da bana uğramaya pek meraklı değildi zaten, o zaman ben de kuş olamıyorsam kış olurdum. Ya da belki Orville Wright’dan önce ben icat etmeliydim uçağı ancak ben bir kış isem karlarımın oluşturduğu beyaz kâğıtlarda havalanmalıydım. Bahar mevsimi uçabiliyorsa kış mevsimi de uçmalıydı. Ben de kışa kanat takmayı icat ettim.
Ben, yazdım. Ben bir kışım ve yazdıkça havalandım, kış da havalandıkça kuş oldu. İçimde esen rüzgârların -ruhumda demeye cesaretim yok- hepsini feda ettim bir harf için. Ardından, oldukça beklemediğim bir vakitte demeliyim hatta, yıllardır kafamın içinde kopan fırtınalar dindi ki bu benim için hayal edemeyeceğiniz kadar berbattı. Kuş olmak bana göre değildi ve ben de bu süre içinde yazmayı bıraktım, çünkü işin kötüsü yazmak insanı sakinleştirirken beni karmaşıklaştırıyordu. Aynı anda zihnimde o kadar fazla şey beliriyordu ki hayal dünyamı birtakım sözcüklere hapsetmenin dünyanın en zor şeyi olduğu kararına vardım. (Ki bu henüz mühendis olmuş bir gencin telefonu baştan icat etmesiyle eş değerdir çünkü o kadar karmaşıklığın içinden herkesin anlayabileceği türden bir monitör ortaya koymanız gerekir.) Ne yazık ki, yazılarınıza tamamen renklerle ve masallarla şekil verirseniz de anlaşılmıyordu. Bu nedenle insanları kendi dünyama çekmektense -ki bu onları korkuturdu ve insanlar korktukları şeyleri sevmezler- onları kurguladığım mekânlara götürmek için uğraşıyordum. İnsanlar kışı sevmediğinden (aslında bahane, sırf uçmaya özeniyorum diye) yazılarımda kış değil de kuş oluyordum bir süre. İnsanlar da uçakları severler ya, kaçmak uçabilirken daha kolaydır çünkü. Belki de kendimi anlatıyorum. Yani, en azından yazmayı bırakmadan önce yazılarım kendime doğru kayıyordu.
İşte bu yüzden korktum. Elbette yazılarımın içine kendimden parçalar kutulayıp yerleştiriyordum, ancak bu kutuların ortaya saçılmasından nefret ediyordum.
Birileri korktuğum şeyleri sorsa onlarca şey sıralayabilirdim (örneğin sirenler, vızıltılar ya da bazı kelimelerin renkleri gibi) ancak "kendim" dersem insanlar kendini kabul etmeyen biriyle konuşmazlardı ki. Ben de yazarken bundan yararlanıyordum. Kendimi açığa verirsem kuş olma özelliklerimi nisan aylarım gibi yitirirdim, geriye yalnızca kış kalırdı. Ancak yazmak özgürlük olmalıydı. Yazarın özgür olma niteliğinde şekillenirdi okurlar. Okuru ne kadar özgürleştirirsem de o kadar büyürdüm, çünkü insanlar özgürce yaşamayı bilmiyor şu zamanlarda. Paralarını lüks için sarf ediyorlar ve içlerinden geldiği gibi davranmıyorlar. Mutsuz ve kısıtlanmış olmak istiyorlar ve özgür hissetmek için bolca para filan kazanmak için yaşıyorlar. Bu yüzden de yazıya büyük bir sorumluluk düşüyor ve yazmak da bisiklet sürmeye benzer, yönünüzü kendinize çevirdiğinizde yol kat edemezsiniz, en azından bu benim için böyle.
Ancak ben dünyayı okyanus olarak hayal ederim. Hayallerim parlak renklerde ve yazılarım okyanusun sarısından uzak, çok derine inmeden güvenli yerlerde. Böylece sözcüklerim kafeslerinden biraz olsun çıkabilir belki. Bu yüzden ben artık bir dalgıç olmamalıyım.
Ben bir kışım. Ancak aynı zamanda bir balığım, bir deniz yıldızı ve bir bardak soğuk suyum. Ben artık bir kuştan ziyade, bir uçağım. Orville Wright’dan önce ben vardım. Çünkü ben uçan bir balon değilim artık.
Ruhumdakileri -bu yazının sonunda ruhum demeye cesaretim var- ortaya saçarak ve benden kalanlarla birlikte ben, patlayarak ölümsüzleşiyorum.
Kış’a kanat takan kadın olarak hatırlayın ismimi.. Şu hani, kışı bile kuş yapan.
1 Comment