
Acınacak hâldesin.
Ne solgun ne de sıkıcı, fazlasıyla keyifsiz...
Ne bir parıltı ne bir kıpırtı ne de ufak bir titreşim. Rahatını bozmadan çekildiğin bir kabukta beklediğin heyecanın nankörlüğüyle uyandığın sabahlar, huzursuz akşamlar...
Durmadan pohpohladığın benliğin, eylemsizliğinin gerçekliğine çarpıp duruyorken inancın da kayboluyor günden güne, eşsiz olduğuna dair yaftalarına...
Açılmaz olmuş gözlerin fal taşı gibi.
Geçmez olmuş nehirden akarcasına saatler... Ne kadim bir hikâyenin mensubusun ne de çok geçmeden ödenecek birkaç kuruşun tedirginliği var üzerinde. Belleğinde turlayan duygular dahi renklerinden arınmışsa bir kere burnuna çalınan bir koku dahi götürmüyorsa artık eskilere, karanlıklar içinde umutlamıyorsan aydınlığı, mahrum değilsen ziyadan, acınacak hâldesin.
Sen iyisi mi bir suret bul kendine, heveslerine değecek kadar ihtişamlı.
Bir çift göz bul en iyisi; onlar baksın, sen tercüme et keyfince manasını. Bir gülüşten kat belleğine, rüyalarında yer bulsun kendine; kimisini değerli kılsın. Eller bul mutlaka, düşmesen de yalnız sana uzansın. Saçlarında ara bir kokuyu, sana en güzeli anımsatsın.
Elbiseler giydir ona kendince yakışacak birkaç parçadan. Senin biçtiğin kumaştan meydana gelsin: Kimisi nezaketten kimisi sadakatten kimisi alımlı bir esrardan.
Sev onu ve fazlaca değer biç, haberi dahi olmasın. Gelip gününü gün edecek bir selam bekle ansızın. Önemsemesini bekle seni, en az senin kadar. Meşgul olmasını seninle, yarınlar yokmuşçasına... Umut et ki karşına senin diktiğin elbiselerle çıksın, seni sevmesini bekle.
Acınacak hâldesin.
Comments